Translate

27 Kasım 2012 Salı

TÜRK SANATINDA ALTI KÖŞELİ YILDIZ



 Barbaros Hayrettin Paşa'nın Mühr-i Süleyman Sembolü işlenmiş Sancağı - Beşiktaş Deniz Müzesi'nde




Altı köşeli yıldız ilkçağ öncesi kültürlerde sanatsal değerinden ziyade farklı mistik anlamları içinde barındıran bir sembol olarak göze çarpmaktadır. Sembol üç semavi dinde ve farklı felsefi görüşlerde kullanılıyor olmasına rağmen insanlar tarafından bugün Yahudileri çağıstırmakta olup Yahudilerin ulusal-dini kimliklerinin bir parçası olmuştur. 

Bezeme sanatlarında ise altı köşeli yıldız düz, kırık ve kapalı şekillerin birbirine geçmesiyle elde edilmiş bunun sonucunda sonsuz  kompozisyonlar yaratılmış; bu kompozisyonlar taş, tuğla, çini ağırlıklı olmak üzere hemen hemen her malzemeye uygulanmıştır.


Altı köşeli yıldız özellikle İslamiyetten sonra insan ve hayvan figürlerinin yerini alan geometrik kompozisyonların merkezinde bulunmaktadır. Geometrik kompozisyonların belirli, sürekli ve tutarlı bir hale gelmesi Karahanlı ve Büyük Selçuklu dönemlerinde gerçekleşmiştir. Erken devir Anadolu-Türk Mimarisinin tezyinatı sınırlı olmakla birlikte 13. yüzyıl ortalarına kadar çeşitli yöresel farklılıkların etkisi altında kalmış; 11. yüzyıldan sonra geometrik kompozisyonlar belirli formüllere bağlanarak değişik oyma tarzlarıyla üretilmiştir.



Yeni Valide Cami - Üsküdar



Anadolu Selçuklu mimari tezyinatı ile Anadolu Beyliklerinin mimari süslemelerini birbirinden kesin çizgilerle ayırmak çok zordur. 14. yüzyıl özellikle mimari eserlerin dış cephe süslemelerinde sadeliğe doğru gidilen bir dönemdir. 13.yüzyılda gelişmiş olan geometrik kompozisyonlarda doğadan alınmış motiflere doğru bir geçiş olmuştur.

Türk çini sanatının Uygurlara kadar uzanan çok eski bir geçmişi vardır. Mimariye bağlı olarak gelişen çini sanatı Anadolu’ya Selçuklular’la girmiş farklı teknikler uygulanarak Anadolu-Türk mimarisinde çok zengin örnekler verilmiştir.



Padişah Gömlekleri /Koruma olarak-Nazarlık


Padişah Gömlekleri /Koruma olarak-Nazarlık



Padişah Gömlekleri /Koruma olarak-Nazarlık



Osmanlı sanatında altı köşeli yıldız sembolü ağırlıklı olarak taş, çini ve ahşap malzemeye uygulanmış çini sanatında mozaik tekniği yerine tek renkli sır altı tekniğine bırakmış, ahşap malzeme de ise genellikle Selçuklu geleneği devam etmiştir. Altı köşeli yıldız sembolü Osmanlı sanatında camilerin cümle kapılarına, tabhane ve eyvan duvarlarının alt bölümlerine ve minberlerin şebekelerinde yer yer görülmektedir. 

Özel bir altı köşeli yıldız olan; iki eşkenar üçgenin zıt yönde iç içe geçmesi sonucunda oluşan Mühr-i Süleyman sembolü Anadolu Türk sanatında hemen hemen her malzemeye uygulanan, farklı içsel anlamlar taşıyan bir değerdir. Fakat bu sembol birtakım dar görüşlü ve bilinçsiz insanlar tarafından özgün yerlerinden çıkarılmış veya yok edilmiştir. Altı köseli yıldız formu farklı tiplerde çeşitli malzemelerle uygulanarak görsel bir çeşitlilik sağlanmıştır.




Van Evliya Kümbeti 


Melikşah Gazi Türbesinde Bir Selçuklu Mezar Taşı, Mühr-ü Süleyman - NİKSAR/TOKAT



İlk Çağ Öncesi Kültürler

Tarihte altı köşeli yıldız figürünün ilk olarak kimler tarafından kullanıldığı bilinmemekteyse de bu figürün Bronz Çağı'na dayanan bir geçmişi olduğuna ilişkin görüşler vardır. O dönemde bu şeklin örneklerine Mısır'da, Kuzey Amerika’da ve Hindistan'da rastlanılmıştır. Ayrıca bazı araştırmacılar bu sembolün ilk örneklerini Taş Devri'ne dek uzatıp, İskandinavya'da da kullanıldığını söylemektedirler.

Son zamanlarda bu kronolojik kullanım görüşünün doğru olduğuna kanaat getirilmiş; altı köşeli yıldız sembolünün Bronz Çağı’nda ve Bronz Çağı’ndan daha önceki devirlerde Avrupa ve Ortadoğu’da beş köşeli yıldızla birlikte özellikle süs ve büyü işareti olarak kullanıldığı iddiaları ortaya atılmıştır. Başka bir araştırmacı ise sembole örneklerini çoğaltarak bu şekle; İskandinavya'da Taş Devri'ne ait bir toprak kasede, Eski Mısır’da, Orta Amerika’da, Yukatan güneş stelinde, Batı Nevada’da bir kaya resminde ve Hindistan’da rastlanılmış olduğunu ifade etmektedir. Altı kollu yıldız motifi İslamiyet öncesinde Türkler arasında teşekkül eden Oniki Hayvanlı Türk Takvimi'nde de bir burç sembolü olarak gösterilmiştir. 



UÇ-EKİ

Yine aynı şekilde Hun ve Uygur sehpalarından birinin üzeri altı kollu yıldızlarla ve altıgenlerle bezenmiştir. Ön Türk boylarında Tamga olarak da kullanılan sembol iç içe geçmiş iki üçgenden meydana gelmektedir. Kün-Eki sembolü iç içe geçmiş ters-yüz iki üçgendir, altı köşeli yıldız olarak da bilinen bu şekil İdil-Ural bölgesinde ve Kumanlarda görülmektedir. 

Bu sembolün Proto-Türkçe'deki adı "Uçu-Eki" olup Gök İkilisi anlamına gelmektedir; sembolün M.Ö 3000 yıllarında Ortadoğu'ya indiği sanılmaktadır.



Sümer buluntusu - Altı köşeli Yıldız- MÖ.3500


Yukarıdaki fotoğraf : Ancient Man in Britain (Footprints of Early Man)  Donald MacKenzie - e-book




Ön-Türk tarihinde, iç içe geçmiş iki üçgenden oluşan bu yıldız Yaradanı ve Yaradılanı ifade etmektedir. Ön-Türk boylarında bu yıldız Temur Kazık'ı simgelemektedir. Daha sonra bu yıldızın adı bazı Türk boylarınca “Çolpan Yıldızı” olarak adlandırılmıştır. Çolpan Yıldızı tüm Türk boyları tarafından Tanrı'nın bir lütfu ve kendilerinin yol göstericisi olarak kabul edilmiş ve kırmızı renkli sabit yıldız (Temur Kazık) olarak isimlendirilmiştir.




Teke Beyliği Sancağı


Bunun dışında altı köşeli yıldız Alpler'de kaya resimleri olarak görülen; büyü ile ilgili yazmalarda bir güç simgesi olarak beliren bir semboldür. Daha sonraki dönemlerde bazı kültürlerde adı geçen yıldızın sembolünün Yukarı Mezopotamya ve Britanya'nın bazı bölgelerinde Demir Çağı'na ait örnekleri de bulunmuştur. Ayrıca Elephania Mağarası'nda ve Barbaria (Afrika'da bir bölge) Duvarları'na kadar uzak yerlerde dahi bu yıldızın izlerine rastlamak mümkün olabilmektedir.

Bu sembol çesitli uygarlıklar tarafından çarkıfelek ve güneş kursu gibi şekillerle birlikte de kullanılmıştır. Bu iç içe geçmiş ters ve düz iki eşkenar üçgen şekli insanın belki de varlığının başlangıcından beri ya da en azından ilk şehirleşme ve medenileşme hareketinin başladıgı “Çatalhöyük”'ten beri pek çok yerde görülür ve artık sembol olarak temelde “erkeği” ve “kadını” remzettikleri genel kabul görerek oturmuştur. 


Bu yıldız, sadece kadın-erkek sembolizması dışında sonradan yüzlerce veya binlerce farklı anlama da gelebilecek şekilde tanımlandırılmıştır. 


Başka bir görüşe göre ise; Eskiçağ dünyasında yıldızın Tanrılarla ilişkisi sözkonusudur. "Buna göre çocukluktan çıkan erkeğin yaratımdaki rolünün keşfedilmesi sonucu özellikle bebek Dionysos figürü ile bu yıldız iliskilendirilmistir. Bu nedenle M.Ö 900'lerde Anadolu'nun önce batısında daha sonra ise doğusunda bu yıldız Dionist-Zionist bir yıldız şeklinde algılanmaya başlanmıştır. Altı köşeli yıldız motifinin Roma'da kullanılışının örnekleri Baalbek'teki Bakkhus mabedinde ve Tauroentum'daki yer döşemelerinde görülmektedir.


Hint kültüründe güneşi sembolize eden altı köşeli yıldız bu kültürde Yantra olarak adlandırılmakta;sembol eski Hint geleneğinde yaratıcı Vişnu üçgeni ile yıkıcı Şiva üçgeninin birliğini ifade etmekte başka bir deyişle Kutsal Evliliği simgelemektedir. 


Böylece maddi dünyanın yaradılışına ve yıkılışına göndermede bulunur. Hint kültüründe belirgin bir önem taşıyan bu yıldıza Hint mabetlerinde, mezarlıklarında ve hatta Hint gemilerinin sancaklarında rastlamak mümkündür.


Hint kültüründe Yantra'ya benzeyen bir diğer altı köşeli yıldız şekli ise "Mandala" olarak isimlendirilmektedir. Bir merkez çevresinde düzenlenmiş simgesel bir görüntü olan Mandala; hem bir evren simgesi, hem insan ruhunun bir tasviri, hem de derin düşşüncenin kutbu olan ve merkezde yer alan Tanrı’nın mucizevi bir biçimde görünür hale gelmesidir. Bu sözcük Hindu ve Budist ayinlerinde mistik bir diagram oluşturmak için telaffuz edilen ve en hızlı yayılan sembollerden biri olup; sembolün yüzlerce çeşidi vardır.


Mandalaların çoğu bir çember ve ortasında bir kareden oluşmaktadır. Mandala aynı zamanda, töreni düzenleyen sihirbazın sihirli halkası ve çevrelenmiş kutsal mekan (imago mundi) anlamına da gelmektedir. 


Anahat çakra, yedi enerji merkezi arasında aracılık ettiği için özel bir önem taşır. Havanın etkisi altında bulunan "mandala"sı, karşıtların birliğini simgeleyen ve birbirine geçmiş iki ters üçgenden oluşan altı köşeli bir yıldızla temsil edilir. Başka geleneklerde olduğu gibi “kalbin yeri” ve kendini adamanın merkezidir. Bazı Uzakdoğu kültürlerinde altı köşeli yıldız şekli itibariyle eril-dişil ilişkileri simgelemektedir. Nepal'de ruh ve madde arasındaki ilişkiyi simgeleyen bu yıldız kralın tacına işlenmiştir.


Kuzey Amerika'daki Kızılderili kabileler de Nepal'deki gibi; altı köşeli yıldızı ruh ve maddenin birleşimi anlamında kullanmışlar ve bu şekilde “yukarısı ne ise, aşağısı da aynıdır" düşüncesinin simgesini bulmuşlardır.


Çin okült kitaplarından "Yi-King" tamamen altı köşeli yıldızlar üzerine kuruludur. Yi-King şekilleri “Değişimler" kitabı adı altında toplanmışlardır.


Hexagramlar her biri altı çizgiden oluşmuş sembollerdir. Emirleri (buyrukları-düzenleri-kaideleri) kayıt eden; evrensel düzen veya taoyu temsil eden bu çizgiler veya sıralar devam etmeyi veya etmemeyi açıklamıştırlar.


Ayrıca Çin'de bunlar Yin (dişil prensip) ve Yang (eril prensip) olarak görülmüşlerdir ki böylece yerle göğün evliliği temsil edilmektedir; bu da bereketin ve edebiyetin talebi anlamına gelmektedir.


Bu yıldız iki eşkenar üçgenden oluştuğuna göre sembolizmasını da yine üçlem olarak incelemek yerinde olur. Hemen hemen her millet ve kültürde üç sayısı, kutsal, simgesel veya mistik anlamlar taşır. Üçgenin simgelediği kavramlara örnek olarak; anne-baba-çocuk kapsamında aile, geçmiş-şimdi- gelecek kapsamında zaman, toprak-hava-su kapsamında doğa, katı-sıvı-gaz kapsamında madde ve proton-nötronelektron kapsamında atom üçlüleri gösterilebilir. Batı okültüsleri, özellikle simyacılar sembole çok önem vermişler ve hakkında dört unsurla, evolüsyon-envolüsyon ilkesiyle, pozitif ve negatif güçlerin senteziyle ilgili değişik, sayısız yorumlar yapmışlardır.


Altı köşeli yıldızın içerdiği dört temel elemandan tepe noktası yukarıda olan üçgen Ateş'i, tepe noktası aşağıda olan üçgen Su'yu, su üçgenin taban kenarı ile kesişen ateş üçgeni Hava'yı, ateş üçgeninin taban kenarı ile kesişen su üçgeni ise Toprağı göstermektedir.


Tüm bunların bir altıgen içinde birleşmeleri ise evreni oluşturan elemanların uyum ve beraberliğini dile getirmektedir. Öte yandan; her iki üçgenin taban kenarlarının uçlarına yerleştirilen ve maddenin dört özelliğini oluşturan sıcak-kuru, soğuk-yaş durumları, dünyayı oluşturan ve sayıları yine dört olan hava, su, ates ve toprak elemanlarının bulundukları yerlerle de uyum sağlamaktadır. Su ve ateşin, düşman unsurları arasındaki ahengi ifade eden bir simya simgesi olarak kullanımı XVII. yüzyılın sonlarına doğru yaygınlık kazanmıştır.


Simyacılara göre kükürt merkezi ateştir; her varlıkta bulunur ve içten dışa doğru tesir ederek tekamülü ve düşünceyi sağlar. Tüm organizmaların konstrüktif prensibidir. Ateş üçgeni yukarıya yöneliktir, çünkü alev hep yukarı çıkmak ister. Su üçgeni ise, suyun dökülmek istediği yöne bakar ve ateşi keserek onu söndürür. Ateş sıcakla kuru, su yaşla soğuk, toprak soğukla kuru, hava ise yaşla sıcak arasındadır. Sonuçta bu bileşimlerin; değişmedeki karşıtlıkların, zıtlıkların, kozmik birliğin ve onun akıl almaz ve karmakarışık ifadesinin bir sentezi olduğu kabul edilmektedir. Zıtlıkların birliği yoluyla nefis “sıvı ateş” ve “ateşli su” haline gelir ve aynı zamanda diğer unsurların olumlu niteliklerini de elde eder. Bu yüzden su “sabit” ve “yakmayıcı” hale gelir. Çünkü nefsin “ateşi” onun “su” yuna sabitlik verendir.


Bunların yanında nefsin “su”yu “ateş”e “hava” nın yumaşaklığını ve her yerde bulunuşunu verir.


Bazı simya kitaplarında ise altı köşeli yıldız içtiğimiz su için kullanılmaktadır. Çeşitli yorumsal açıklamalara yol açan, bu düzendeki faktörlerin seçiminde maddi plandan manevi plana geçiş olduğu kadar, erillik ve dişillik prensiplerinin bir kaynaşması ve tam olmayandan tam ve mükemmel olana doğru sürüp giden bir gelişmenin rol oynadığı sanılmaktadır. 


Modern hermetik büyücülükte altı köşeli yıldız Güneş ve gezegenleri temsil etmekte olup, Makrokozmos veya Evreni sembolize etmektedir.




Atom

Hermetik geleneğe göre altı köşeli yıldız Makrokozmosun veya Evrenin sembolüdür. Ay bir gezegen kabul edilip, Venüs, Jüpiter, Saturn, Mars, Merkür altı kolun herbirine yerleştirilmekte, ortada ise Güneş yer almaktadır. Ayrıca altı köşeli yıldız Hermetik geleneğe göre yedi temel metali (metallerin tümünü) ve göğün tümünü özetleyen yedi gezegeni içinde toplar; her gezegen bir elemente karşılık gelir.

Şöyle ki: 


En üstte Ay - gümüş, altta Satürn - kurşun; sağ yukarıda Venüs bakır, sağ aşağıda Merkür - civa, sol tarafın uçlarında Mars - demir, Jupiter - kalay çiftleri ve yıldızın ortasında da güneş-altın yer alır; yani güneş altındır.


Simyanın tüm düşüncesi ve işi, çevrede bulunan kusurlu ve değersiz elementlerin, ortada bulunan ve altınla Güneşin simgelediği tek bir mükemmelliğe dönüştürülmesinden ibarettir; bu ise altı köşeli yıldız da ifadesini bulur.


Heksagram Yunanca'da altı harfli sözcük veya altı çizgili anlamlarına gelir. Ancak, burada, bu altı harfin hepsi de “A” ya da Alpha'dır. Buna göre Heksagram Heksalfa ile özdeşleşir. Çünkü Grek alfabesinin ilk harfi olan Alpha'nın sembolü altı yerden okunur. Alpha harfinin altı kez tekrarlanmasının kendine özel bir anlamı vardır. Bu altı kez tekrar “başlangıçta Tanrı, yeni hayat, ışık, en yüksek tekâmül, en yüksek hedef ve Tanrısallık” anlamlarına gelir.


Hemen hemen her sembol gibi Heksagram'da en eski zamanlarda bile bir kült olarak farklı kıta ve kültürlerde yer almıştır. Bir görüşe göre o devirlerde böyle bir yıldızın sihirli bir güce sahip olduğuna inanılır, yıldız kötü ruhları kovan ve insanları kötülüklerden koruyan bir tılsım olarak kullanılırdı. Mısırlılar'da yıldızın piramit şeklinde Firavunu, yani Tanrı'yı temsil ettiği, piramitteki üçgenlerin merkezi noktalarında Firavunların mezarlarının bulunduğu, piramitteki üçgenlerin ise dünyanın giriş ve çıkış kapılarını temsil ettiği belirtilmektedir.


Efsaneye göre, Büyük İskender'in askerleri, Mısır Seferi sırasında Gize'nin Büyük Piramidi'nin içinde bu konuyla ilgili bir metin bulmuşlar. Tanrı Hermes'in mezarı da bu piramidin içindeymiş. Buna göre Hermes bir elmas uçla, zümrüt bir levhanın üzerine bir metin kazımış. Zümrüt Tablet'in ilk cümlesi şöyledir:


“Yalan söylemeden, çok doğru ve gerçektir ki: Yukarıda olan aşağıda olanla, aşağıda olan da yukarıda olanla aynıdır.”




Üstte neyse Altta ; Altta neyse Üstte

Hermes Trismegistos'un yazıtının anlamı, her bireyin makrokozmu andıran bir mikrokozm olduğu ve böylece yaşamında kendine çizeceği yolun da kendine özel olacağıdır. Bu ifadenin sembolü de bir ucu aşağı ve bir ucu yukarı bakarak kesişen iki eşkenar üçgendir, bu da altı köşeli yıldızın tarifidir.Trismegistos, “üç kere büyük” veya “üç kere güçlü” anlamına gelir. “Alemin üç kısmı”, “evrenin üç büyük bölümüne” yani manevi, psişik ve cismani sahalara (bunların sembolleri gök, hava ve topraktır) denk gelmektedir.


İDİL TÜRELİ

Yüksek Lisans Tezi,2006
Marmara Üniv.Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
Türk Sanatı Anabilim Dalı

Devamını okumak için:(e-kitap)



Afgan Halısı

Arasta Cami  Prizen/Kosova


Çeçenistan'da bir Mezar Taşı



Ahşap Panel - Irak'ta bulunmuş 9.yy - Metropolitan Müzesi/ NY





SB.

***



26 Kasım 2012 Pazartesi

YÖRÜKLER - KÖKENİ VE TARİHÇESİ



“SORMA BANA OYMAĞIMI BOYUMU
BEŞ BİN YILDIR MİLLET OLARAK YAŞARIM
BANA OĞUZ KAYI OSMANLI DEME
TÜRKÜM, BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR”



Ziya Gökalp





Bakraz Obası önü - Söğüt



YÖRÜK TÜRKMEN DEMEKTİR , FARKLI BİR TÜRK TOPLULUĞU DEĞİLDİR VE TÜRKMENLER KIRGIZ, ÇERKEZ, TATAR, AVAR VEYA GAGAVUZ DİYE AYRIM YAPMAZ.


TÜRKMEN - BEN TÜRKÜM


Yörük, büyük ölçüde, 17. Yüzyıla kadar yerleşik hayata geçemeyerek, yaşamına göçebe olarak devam eden Türkmen topluluklarına verilen isimdir.






YÖRÜKLERİN TARİHÇESİ :

Yörükler ırken bir Turan kavmi olup Türk’tür. Dili de Altay dil grubundan Türkçe’dir. Günümüzdeki Uygur ve Hakas lehçe ve şivesine çok yakın bir Türkçe ile konuşurlar. 

Yörükler Doğu Göktürklerinin bir kolu ve Uygur, Kazak, Kırgız ve Türkmen gibi bir Türk boyudur. 745 yılına kadar Orhon, Altay, Tanrı, Sayan ve Aladağlarda Göktürklerin kurucu ve asli unsuru olarak göçebe yaşadılar. Göktürk (Kutluk) hakimiyetine son vermesi üzerine Uygurlara tabi oldular. Çin ve Moğol saldırılarıyla iyice zayıflayan Uygur Devletine Kırgızlar 840 yılında son verdi. 


Yörükler bundan sonra Karahanlı (932-1212), Büyük Selçuklu (1040-1157) ve Harzemşahlar (1157-1231) hakimiyetine girdi. Moğolların, Karahanlı ve Harzemşahlar devletine son vermesi üzerine de Hunlarla başlayan, 9. yy'dan sonra canlanan, Büyük Selçuklularla bilinçli şekilde organize edilip sürdürülen, Moğol zulmü sonucu hızlanan büyük göçe Yürüklerde katılarak Anadolu’ya geldiler. 


Orta Asya’da 1930'lara kadar nüfusunun çoğunluğu göçebe hayvancılık yapan Türk Halkları; Kırgız, Kazak, Türkmenler ve ayrıca İran'daki Kaşgaylar’dır. Diğer Türk halkları da büyük ve küçükbaş hayvancılık yapmakta ise de bunlar (Örneğin; Balkar, Tatar, Özbek ve Uygurlar) göçebe değildir. 


Saha (Yakut) Türkleri de yarı göçebe şekilde bir hayat sürdürerek Rengeyiği beslemektedirler. 9. Yüzyılda Balkanlara gelen Peçenek, Kuman, Tatar, Kıpçak, Uz ve daha sonra Evladı Fatihan olarak adlandırılacak olan Karlukların yörüklerle ilgisi olabilir. 

Bu Türk boyları Bizans, Macar ve Slavlarla savaşmış ancak kendi aralarında da anlaşıp bütünleşemedikleri için kalıcı bir devlet kuramamışlardır. Bu Türkler, Bizans Ordusunda paralı askerlik yapmış ancak 1071 Malazgirt Savaşında Selçuklu Ordusunun Türk olduğunu anlayınca Alparslan’ın tarafına geçerek savaşın kaderini değiştirmişlerdir. Bizanslılar bu Türk Boylarının bir bölümünü Anadolu’nun bazı yerlerine (Örneğin: Toroslar ve Çukurova’ya) yerleştirmişlerdir. 

Uzlar sayıları çok az olsa da (200 bin) Gagauz olarak bugün Moldavya’da yaşamaktadırlar. Balkanlarda Boşnak olarak varlıklarını sürdürenler; Peçenek, Pomaklâr (yardımcı anlamında) ise Kuman-Kıpçak Türklerinin torunlarıdır. Pomak ve Boşnaklara karşı gösterilen Slav düşmanlığının altında Müslümanlıkla beraber bu Türk kökenlilikte yatmaktadır. 


Sırp lideri de Boşnakların Slav değil, Türk asıllı olduklarını açıklamıştır. Boşnakların mezar taşlarında ayyıldız vardır. Kuzey Kafkasya’daki Balkarların da mezar taşları aynıdır. Boşnak ve Pomakların tamamı Müslüman, Sünni ve Hanefi mezhebindendir. Türkçe bilip konuşamadıkları itirazı ise yeterli bir delil değildir. (Slav, Kuman, Kıpçak, Oğuz, Nogay ve Arapça karışımı bir dil kullanıyorlar) 


Amerika ve Almanya’da da doğup büyüyen Türk asıllı ailelerin çocuklarının bir kısmı da hiç Türkçe bilmemektedir. Hatta 1918’de bizden ayrılan Suriye’deki Türklerin okuyan gençlerinin çoğunluğu da (Müslüman olmasına rağmen Suriye’nin uyguladığı Araplaştırma politikası sonucu) Türkçe bilmemektedir. Bu ülkelerdeki Türkler azınlık olmaları ve T.C. Hükümetlerinin ilgisizliği sonucu uygulanan aşırı, kültürel, dini (mezhepçilik), ekonomik hatta-siyasi (Türk düşmanlığı) baskı neticesi milli benliklerini gereğince koruyamamıştır. 


Diğer bir itiraz ise Boşnak ve Pomakların sarışınlığı konusudur. Yeri gelmişken bir yanlışı daha açmakta yarar vardır. Tatarların, Moğollarla bir benzerliği yoktur. Timur'unda Tatarlarla ilgisi yoktur. Tatarlar özbeöz Türk’tür. Hatta Türkiye’de milliyetçi, Turancı, Türkçü fikir hayatının doğmasını sağlayanlar Kazan, Kırım Tatar ve Başkırt aydınlarıdır. 


Söylenenin ve sanılanın aksine günümüzdeki 48 Türk grubundan sadece Azeri, Abdal, Kazak, Kırgız, Mesket, Türkmen, Yakut gibi on kadar grup esmerdir. (Bir boyunda tamamı bir renk olmayıp, kendi içinde farklılık gösterebilir) .


Kazan Tatarları, Sarı Türkişler, Sarı Uygurlar, Kumanlar, Peçenekler, Çuvaşlar, Tuvalar, Hakaslar ve Sarı Keçili Yörükleri sarışındır. Diğer Türk grupları ise kumraldır. 



Orta Asya’dan Anadolu’ya Göç :


Yörükler, Göktürk (Kutluk) Devletinin asli unsurlarından olarak Altay ve Tanrı dağlarında uzun süre huzur içinde yaşadı. Bu bölgede Kazak, Kırgız ve Moğollarda tamamen göçebe olarak yaşıyor ve hayvancılıkla uğraşıyordu. Afşar ve Türkmenler ise genellikle yarı göçebe idi; Seyhun, Ceyhun nehirleri arasındaki bozkırda (Maveraünnehir) yaşıyorlardı, l. ve 2. Göktürk (Kutluk) (552-630, 682-745) Uygur, Karahanlı, B.Selçuklu ve Harzemşah hakimiyetinden sonra bölgede Moğol tehlikesi baş gösterdi. 









Orta Asya çok istikrarsız bir bölge idi. Sürekli devletler kuruluyor ve yıkılıyordu. Türk Hanedan ve boylarının iktidarı ele geçirmeye yönelik kardeş kavgaları bölge halklarını bezdirmişti. Asayiş iyice bozulmuş hiç huzur kalmamıştı. 

Yörükler, 940 yıllarında İslam dinine girmişlerdi. Kendilerini Sünni-Müslüman Büyük Selçuklulara yakın hissettiklerinden, onların yeni ve huzurlu yurt teklifine olumlu baktılar. 


1071’den sonra İran üzerinden. Anadolu’ya Türk Boylarının göçleri başlamıştı. Bu göçler özellikle Moğolların Harzemşahlar devletini yıkması üzerine (l23l) büyük boyut kazanarak 1300'lere, daha sonra da azalarak 1517 yılına kadar sürdü. 


1187, 1232, 1244 ve 1270 yıllarındaki büyük göç dalgasıyla Orta Asya, Sibirya, İdil-Ural ve Kafkasya’dan 24 - 48 (günümüzdeki ) Türk boyundan değişik oranlarla aileler gelerek Anadolu’ya yerleştiler. 


Selçukluların, Yörükleri iskan ettiği esas bölge Aydın, Balıkesir ve Muğla yöresidir. Yörüklerin bir bölümüde Kayıhan boyuyla (Osmanlılar) birlikte Anadolu’ya gelmiş önce Ahlata (Bitlis) oradan Fırat nehrinin aşağı kısımlarına (Suriye Caber Kalesi Türk mezarı civarı) sonra Karacadağ (Urfa) daha sonra Ankara (Haymana civarı) ve en son olarak da Söğüt (Bilecik) çevresine yerleştiler. 


Anadolu Selçuklu devletinin (1071-1308) Moğollar tarafından yıkılmasından sonra Anadolu 1515 yılına kadar sayıları 34 civarında olan beyliklerle yönetildi. Bu beyliklerden biri olan Osmanlılar (1299-1918) 16.yy’a doğru tüm beylikleri hakimiyetleri altına alarak, Anadolu’da birliği sağladılar.

İzledikleri politika sonucunda Orta Asya ile irtibat kesildi. Toplu göçler, aile düzeyinde, sınırlı, düzensiz gelenler dışında durdu. Osmanlılar her Türk boyunun kendini diğer boylardan üstün ve daha soylu görmesi, her beyin yönetmeye hakkı olduğuna inanması, kuruluşuna katıldığı devleti idare etme arzusunun; sürtüşme ve komşu milletlerin kışkırtmasıyla kardeş kavgasına, dolayısıyla Türk devletlerinin kısa ömürlü olmasına (Tarihte 104-150 Türk Devleti kurulmuş ve çoğunu da yine Türkler yıkmıştır.) neden olduğunu gördüler. 


Fatih Sultan Mehmet kılıç hakkına dayalı olarak yönetime gelme geleneğini değiştirdi. Devlette kalıcılığı sağlayan bürokrasiyi kurdu. Kabileci duyguları olan Türkleri yönetimden uzaklaştırdı. Yönetimin kardeşler arasında bölüşülmesini ve kardeşlerin iktidar kavgasını yasa çıkararak önledi. Subay ve memuriyet görevlerine kişiler; Türklerin dışındaki genellikle devşirme sistemiyle, başta Slav olmak üzere Ermeni, Rum gibi diğer etnik gruplardan alındı. 


2.Abdülhamit zamanında bile süvariler Çerkez, muhafız alayı Arnavut, Hamîdiye Alayları ise Kürttü. (Ancak Kürt Aşiret Alayları sadece iç isyanların "Doğu ve Çukurova" bastırılmasında görev yapmışlardır. 1877-78 Kafkas-93 harbine çok azı katılmış, Osmanlıların yenileceğini anlayınca da Gazi Ahmet Muhtar Paşa Kuvvetlerinden ayrılarak Ruslarla anlaşma yoluna gitmişlerdir. Osmanlı ordusuna vermedikleri buğday ve odunu Ruslara satmışlardır.) 


1453’den 1920’ye kadar sadrazamlık makamına getirilenlerden sadece ikisi Türk’tür. Üst kademe bürokrat yetiştiren Enderun’a son zamana kadar Türk öğrenci alınmamıştır. Osmanlıların uzun süren bu yönetiminde birçok paşa ve vezir görevden alınmış, malına el konulmuş hatta boynu vurulmuş ancak uygulanan atamaya dayalı bürokrasi sistemi nedeniyle maktul vezirin hakkını savunan bir grup çıkmamıştır. 


Diğer yandan devletin kurucu ve asli unsuru olan Türkler pasifize edilme neticesi toplumdaki itibar ve etkinlikleri yanında zamanla ekonomik güçlerini de kaybettiler. Yetkililerde devlet imkanlarını kendi ırkdaşlarına sundu. Türkler ise sudan çıkmış balık misali fakirleştiler, cahil kaldılar öyle ki devlet kayıtlarına "Etrakı bi İtrak: Düşüncesiz Türk” olarak geçtiler. 


Türklük duygusu taşımak, çocuklarına Türkçe ad vermek utanılacak bir davranış, hatta suç ve günah (putperest ismi diye), Türk sözü de cahil, kaba anlamına kullanıldı. Şeyh ve hocaların yanlış, kasıtlı yorum ve görüşleri sonucu Türklerin adları hep Arap ismi oldu. Hatta Türkçe’miz dahi Araplaşarak % 30 oranında Arapça kelimelerle doldu. 


Yörüklerin Anadolu’daki Yerleşim :

Selçuklular, Orta Asya’dan göçle gelen Türkleri; meşguliyetlerine uygun olan yerlere (Örneğin: Esnaf ve sanatkarları şehirlere, çiftçileri ovaya, bahçe tarımı yapanları dere kenarlarına) ve genelde de boy olarak topluca yerleştiriyordu veya bir bölgeyi fetheden komutana orasını tahsis edip, boyunu da buraya iskan ediyor, İçişlerinde geniş yetki ve serbesti tanıyarak bu beyi, bölgenin yöneticisi ve uç beyi olarak görevlendiriyordu.








Yörüklerin Yerleştirildikleri Yöreler: 

1-Aydın Beyliği’nin Kurulduğu (1320-1390) Aydın ve Çevresi. 

2- Osmanlı Beyliği’nin Kurulduğu Bilecik, Bursa çevresi. 
3- Karasi Beyliği’nin Kurulduğu Balıkesir, Çanakkale çevresi . 
4- Saruhanlı Beyliği’nin Kurulduğu Manisa çevresi. 
5- Germiyanlı Beyliği’nin Kurulduğu Kütahya çevresi. 
6- İnançoğulları Beyliği’nin Kurulduğu Denizli çevresi. 
7- Karaman-Karamanlı Beyliği’nin Kurulduğu Karaman, Konya,  
    Mersin çevresi. 
8- Tekeli-Teke Beyliği’nin Kurulduğu Antalya çevresi. 
9-  Hamit Beyliği’nin Kurulduğu Isparta, Burdur Çevresi 
10-Menteşe Beyliği’nin Kurulduğu Muğla çevresi. 
11- Ramazanoğlu Beyliği’nin Kurulduğu Adana çevresi. 
12- Dulkadirli Beyliği’nin Kurulduğu Kahramanmaraş çevresi. 
13- Kozan Beyliği’nin Kurulduğu Kozan Çevresi 

Yörükler bu beyliklere kurucu veya asli unsur olarak katılmıştır. Yörüklerin Anadolu’ya ilk geldiklerinde yoğun olarak yerleştirilip yaşadıkları ilk bölge Aydın, Balıkesir ve Muğla çevresidir. 


Osmanlılar, 1700-1880 yıllarında dış yenilgilerle devlet düzeninin sarsılması, otorite boşluğu özellikle vergi ve yargıdaki haksızlıklar, eşkiyalığın yaygınlaşması, yöneticilerin rüşvet ve haraç almaları, aşırı vergi ve uzun süreli (4-10 yıl gibi) askere almak amacıyla halka baskı ve zulmünü arttırmasıyla başlayan iç isyanları önlemek ve bastırmak için alınan tedbirler sırasında Yörük Obalarını da parçalayıp onlu-yirmili çadır grupları halinde başka bölgelere dağıttı. 



Adana, Kahramanmaraş, Hatay ve Gaziantep taraflarında Yürüklere "AYDINLI" denilmesinin nedeni budur.



YÖRÜK KIYAFETLERİ:


Erkekler ; 


Boyuna bağlanan yörük keyfiyesi (orta Asyadan Anadolu’ya uğurlunan öncü Türklere kendilerini daha kolay tanıtmaları için bir nişane olarak ebem kuşağı (gökkuşağı) renklerinden oluşan özel boyun bağı), Kuşak (bele bağlanan nakışlı ve nakışsız bellik), Yelek (cepken) , Körüklü şalvar ,Yün çorap, çarık (kundura). 





Afyon Yörükleri


Kızlarımız ; 

Başa bağlanan Fındıkla Ağar yağlık(baş örtüsü), üç çeki burma (kırmızı, beyaz, yeşil renklerde alınlık, Alına bağlanan 40 gümüş çeyrek 1 (bir) para 40 adet lik alınlık, Sarka( yelek), üç etek (entari), Nakışlı yün çorap (ala çorap) , çarık (daha sonraları kunduraya geçmiştir). 







Gelinlerimiz ; 

Başa bağlanan ağar yağlık (sarı iplik nakışlı baş örtüsü), Çeki ( 6 renkten kırmızı, beyaz, yeşil, sarı, mavi, mor'dan oluşan alınlık süsü ), kırklık (alına bağlanan 38 gümüş 2 altın dizili para) , Zıbın (İşlemeli Yelek), Peşkir (kırmızı beyaz önlük), alaca çorap, çarık (kundura ayakkabı). 



Balıkesir Yörükleri

Kadınlarımız ; 

Başa bağlanan fındıklı yağlık, alına bağlanan kırmızı , mor, yeşil alın çekisi, 40 lık (alına bağlanan 37 gümüş 3 altın) , nazar boncuğundan örülü beyaz, gök, yeşil boncuk sarmalı, beşli (Boyuna takılan 1 beşibirlik veya beşli, 2 kırmızı liraya reşat altını da denilir, önlük (etek önüne bağlanan mavi üzerine kırmızı tahtalı bez), önlük bağı (bele bağlanan nakışlı dokuma ip), Kuşak(Nakışlı bellik), Ala çorap,çarık(kundura veya ayakkabı). 





TEKE TÜRKMENLERİ (Antalya ve çevresi) 
ve OSMANLI DEVLETİ 
FAHRETTİN TIZLAK




Anadolu'da "YURT"




Türkmenistan'da "YURT"




BAZI YÖRÜK OBALARININ İSKAN YERLERİ: 


1700-1934 Yılları arasında göçebelikten alıkonularak zorunlu iskana tabi tutulan Bazı Yörük Obalarının yerleştirildikleri şehirler: 


1- Aydınlı Yörüğü: Aydın, Antalya, Ezine, Alanya, Manavgat, Isparta, Muğla, K.Maraş, G.Antep, Hatay, Adana, Mersin. 


2- Akyörük: Kastamonu, Taşköprü 


3- Bahşiş: ANAMUR, İçel, Tarsus, Adana, Alanya. 


4- Döneli: Aydın, Antalya, İçel, Silifke, Mut, Gülnar, Erdemli, Anamur, Tarsus, Bozkır, Ereğli (Konya), Karaman, Ermenek, K.Maraş, Bolu, Adana, Bilecik, Kilis ve Suriye. 


5- Eskiyörük: Antalya, Alanya, Manavgat, Isparta, Yalvaç, Mersin, Ana¬mur, Gülnar, Aydıncık, Aydın, Denizli, Muğla, Manisa, Adana, Beyşe¬hir, Kıbrıs, Suriye. 


6- Gökler: Ankara, Haymana, Adana, Tarsus, Ereğli (Konya) 


7- Gurbetler: Antakya, Kütahya, Ereğli (Konya) 


8- Horzum: Aydın, Kütahya, Manisa, Isparta, Yalvaç, Adana, İmamoğlu, Afyon, Dinar, Dazkırı, Denizli, Uşak, Antalya, Alanya, Muğla, Konya, Akşehir, Ereğli (Konya), İçel, Ayrancı (Karaman.) 


9- Honamlı: Denizli, Aksaray (Kutluköy), Ereğli-(Konya), Isparta, Antalya, Yunak, Türkoğlu- K.Maraş 


10- Karatekeli: Kütahya, Simav, Muğla, Antalya, Manavgat, Alanya, Aydın, İzmit, Manisa, Afyon, (Sincanlı-Çatkuyu), Adana, İçel, Tarsus, Adapazarı, Kocaeli. 


11- Koca Yörükanı: Antalya, K.Maraş, İçel. 


12- Melikli: Fethiye (Muğla), Isparta, Ayrancı(Karaman), Adana, Antalya, Alanya, Bursa, Tarsus, İçel, Aydın, Balkanlar, Suriye. 


13- Melli (Melicek): G.Antep, Ereğli (Konya), Bucak (Burdur). 


14- Menemenci: Adana, Karaisalı, İçel, Tarsus, Karaman, Niğde, İncesu (Kayseri), Ereğli (Konya). 


15- Sarıkeçili: Antalya, Kaş, Aydın, Isparta, Eğirdir, Uluborlu, Yalvaç, Adana, Burdur (Aziziye, Bereket), Çumra, Akşehir, Doğanhisar, İçel, Ayrancı (Yarıkkuyu Köyü), Karaman, Afyon, Dazkırı, Manisa, Kütahya, Honaz. 


16- Sebil: Karaman, Çanakkale, Tarsus, Konya, Sarayönü, Ilgın. 


17- Sarıtekeli: Aydın (Yörük Ali Efe bu obadan), Serik, Manisa. 


18- Taş: Adana, Sivas, Ereğli (Konya), K.Maraş, Edirne, Kütahya, Bal¬kanlar, Suriye. 


19- Tırtar: Aydın, İçel, Afyon, Ereğli (Konya), Isparta. 


20- Tekeli: Antalya, Alanya, Manavgat, Manisa, Aksaray, Kütahya, Sivas, İzmir, Bergama, Aydın, Söke, İçel, Tarsus, Anamur, Silifke, Niğde, K.Maraş, Karaman, Ermenek, Adana, Aladağ, Kayseri, Muğla, Samsun, Balkanlar. 


21- Yörük Beyleri: Adana, K.Maraş. 


22- Saçıkaralı: Kütahya, Denizli, Konya, Akşehir, Beyşehir, Ereğli (Karaburun Köyü), Aydın, Antalya, Gazipaşa, Manavgat, Alanya, İçel, Anamur, Tarsus, Adana, Kozan, Saruhanlı- (Manisa), Uşak, Kıbrıs. 










YÖRÜK - TÜRKMENLERİN SOY KÜTÜĞÜ 



OĞUZLAR (TÜRKMENLER , YÖRÜKLER) 


1 - BOZOKLAR 

2 - ÜÇOKLAR 


BOZOKLAR 

1 - ALITIHALABLU 
2 - TRABZON ŞAM TÜRKMENLERİ 
3 - KIZIK 
4 - ALKAEVLİ 
5 - KARAEVLİ (Karaevliler) 
6 - YAZIR (Yazar) 
7 - DÖĞER (Töker) 
8 - DUDURGA 
9 - YAPARLI (Çarıklı) 
10 - BEĞDİLİ (Beydili-Bağdıllı) 
11 - KARKIN 


12 - KAYI 

A ) Saçıkara (Saçıkaralı) 
B ) Atçekenler 
C ) Kurtlu 
D ) Sarıkeçili 
E ) Kızılkeçili 
F ) Haculu 
G ) Karakeçili 
g - ) Osmanlı Padişahları 
g - ) Yeni Osmanlı 


13 - BAYAT 

A ) Dulkadır (Zulkadır) 
B ) Kaçar 
C ) Şambayat 
D ) Kerkük Türkmenleri 
E ) Inallı (Ulu Yörükleri-Kocacık Yörükleri) 


14 - AVŞARLAR 

A ) Deller (Karamanlı) 
B ) Caper (Cafer) 
C ) Kadirli 
D ) Cerit 
E ) İmamlı 
F ) Torun (Toran) 
G ) Burhanlı 
H ) Havarizm (Horzum) 
I ) Balabanlı 
J ) Haliller (Haliloğlular) 
K ) Kızılışık 
L ) Çatak (Çıtak) 
M ) Solaklar 
N ) Hacınallu 
O ) Karahacılı 
P ) Farsak (Varsak) 
R ) Honanamlı (Honamlı) 
S ) Cingöz 
T ) Türkmenaliler (Aliler) 
U ) Çakıl (Çakal-Çakalanlar) 
Y ) Meller (Milliler) 




ÜÇOKLAR 

1 - BÜGDÜZ 
2 - CAVINDIR (Çavuldur) 
3 - BAYINDIR 
4 - IĞDIR 
5 - YÜREĞİR (Üreğir-Yüreğir-Yüreil) 
6 - YİVA (Yuva) 
7 - EMÜR (Emir-Emre) 
8 - ALAYÖNDLÜ (Alayöntlü) 
9 - BİÇNE (Beçenek-Peçenek) 


10 - SALUR 

A ) Usta 
B ) Yomut 
C ) Hızır 
D ) Karaman (Karamanlı) 
E ) Akkoyunlu (Akçakoyunlu) 
F ) Sarıklı (Aksarıklı) 
G ) Karakoyunlu (Karacakoyunlu) 
H ) Teke 
H - 1 ) Burgaz 
H - 2 ) Akseki 
H - 3 ) Bahşı (Bahşiş) 
H - 4 ) Karaca 
H - 5 ) Karatekeli 
H - 6 ) Alseki 
H - 7 ) Aziz (Aziziye Kınalı Yörükleri) 
H - 8 ) Daş (Taş) 
H - 9 ) Tongüç (Tonguç) 
H - 10 ) Ayak (Kızılayak) 
H - 11 ) Ötemiş (Ödemiş) 
H - 12 ) Mırış 
H - 13 ) Tutamış 
H - 14 ) Karaahmet 
H - 15 ) Toktamış 
H - 16 ) Tufaz 
H - 17 ) Gökçe 
H - 18 ) Saçmaz (Şıçmaz) 


11 - KINIK (KANIK - KONUK) 

A ) Atalar (Atabeyler) 
B ) Selçuklu Padişahları 


12 - CEPNİ 

A ) Ruğuş 
B ) Yakupoğulları 
C ) Ganetler (Canıklar) 
D ) Oturak 
d - ) Bayramoğulları 
E ) Demirler 
e - ) Kuşdemir 
e - ) Kandemir 









RENKLERİN SİYASETE ALET EDİLMESİ:


Türk’ün Orta Asya’dan Taşıdığı Renkler: Sarı, Kırmızı, Yeşil


Sarı, kırmızı, yeşil, beyaz ve mavi... bu renkleri Türkler tarihleri boyunca kültürlerinde, günlük hayatlarında kullanmış, kimi zaman halı desenlerinde, kimi zaman giyim kuşamlarında hep bu renklerle bezenmişlerdir. Devlet törenlerinde süsledikleri otağlarında, tuğlarında, ordularında, bayraklarında kullanmışlardır. Son zamanlarda Türk Devletini içerden yıkmayı hedefleyen, Türk düşmanı uluslararası emperyalizmin gayrimeşru çocuğu PKK’nın da bu renkleri kullanması, Türkmen Yörükler arasında kızgınlık ve üzüntüyle karşılanmaktadır.


Halen bu renkleri Türk topluluklarının yaşadıkları her yerde sosyal hayatın tüm yö nlerinde görebiliriz. Anadolu’da kışın kışlaklarda, yazın yaylalarda yaşamlarını sürdüren yörüklerin cepkenlerinde, poturlarında, “Poçu”larında, Türkmen Alevî-Bektaşilerin “semah” ekiplerinin giydiği kıyafetlerde bu renklerin kullanılması yaygındır.






Osmanlı Devlet Arması


Sarı, kırmızı, yeşil renkler Osmanlılarda da devlet törenlerinde, devlet nişanlarında, resmî törenlerde yoğun olarak kullanmıştır. Osmanlı padişahlarının kırmızı kaftan giymeleri, zaman zaman da sarı çizme kullanmaları bir gelenekti. Yavuz Sultan Selim’in 1516’da Ridaniye savaşına giderken ve savaş alanında kırmızı kaftan giyip beline kırmızı kemer takıp ayağına da sarı çizme giydiği tarihî belgelerden anlaşılmaktadır. Osmanlı padişahlarında kırmızı kaftan giymek “hükümranlık” alâmeti olarak kabul edilmekteydi.

Günümüzde, Türkmen-Yörüklerin kullandığı cepken, entari, potur, dizlik, çorap, çarık ve başlarına bağladıkları poçu’ları bu renklerle boyanmaktadır. Bu renkler ayrıca tarihte kurulmuş. Türk devletlerinin bayraklarında da kullanılmıştır. Bağımsızlık mücadelesi veren esir Türk illerinin kurtuluş mücadelelerinde bu renkler bayraklara, kıyafetlere yansıtılmıştır. Doğu Türkistan dâvasının ulu savaşçısı, görklü lideri, büyük alpereni rahmetli İsa Yusuf ALPTEKİN’in, 94 yıllık ömrü boyunca uçmağa varıncaya kadar sırtından çıkarmadığı “Çapan”ının renkleri de sarı, kırmızı, yeşil’den mürekkepti. 


Doğu Türkistan Göçmenler Vakfı 2. Başkanı Arslan ALPTEKİN, “Bu renklerin Orta Asya steplerinde yaşayan Türk topluluklarının sosyo-kültürel ve günlük hayatlarında yoğun olarak kullanıldığını” ifade ederek: “Sarı, kırmızı, yeşil renkleri Türk kızlarımızın el işlerinde, kıyafetlerinde, bindallı’larında, düğün, toy, şölen yeri süslemelerinde görebiliriz. Kırmızı: şehit kanlarını, yeşil: tabiatı (doğayı), sarı: bereketi, beyaz: barışı, mavi ise gökyüzünü, Göktürklüğü ifade eder” demektedir. 


Hasan Orhan






SAÇIKARA YÖRÜKLERİNDE YAŞAYAN DOKUMALAR








Prof.Dr.Mehmet ERSÖZ -  YÖRÜKLER 
link   /   link





Kıl Keçisi -Kara Keçi en büyük geçim kaynakları arasındadır












Arkadaşlar gidip Toros Dağlarına bakınız;
eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa,
şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla Türk'ü yenemez.






Atatürk Konyarlar Yörüklerindedir.



“Zübeyde Hanım, damarlarında ilk göçebe Türk kabilelerinin torunları olan ve hala Toros dağlarında özgür yaşamlarını sürdüren sarışın Yörüklerin kanını taşıdığını düşünmekten hoşlanırdı.”  Zübeyde Hanım çok haklıdır; çünkü o gerçekten bir Yörük kızıdır.

Zübeyde Hanım’ın ataları Konya Yörüklerindendir. Baba soyu olarak Evlad-ı Fatihan’dır.

Mustafa Kemal Atatürk’ün anne soyu, Konya Karaman’dan Rumeli’ye gelen ve bundan dolayı da Rumeli’deki diğer Yörük gruplarından farklı olarak “Konyarlar” diye anılan Yörüklerdendir. Konyarlar, Konya Karaman’dan Fatih Sultan Mehmet döneminde, 1466’da Karamanoğulları etkisiz hale getirildikten sonra Rumeli’ye göçürülerek iskân edilmişlerdir.

Zübeyde Hanım’ın ataları önce Konya Karaman’dan alınarak Batı Makedonya’daki Vodin İlçesi’nin batısındaki Sarıgöl Bucağı’na yerleştirilmişler, daha sonra da Selanik dolaylarına gelmişlerdir.




Sinan Meydan  
devamını okumak için:







Atatürk Yörük'tü
 video:




Türk Kültüründe Renkler
link